2 Şubat 2012 Perşembe

Montpellier - 9.Gün "Geç Buldum,Çok Sevdim"


Montpellier, daha önce nerelerdeydin ? Nasıl oldu da seni başta sadece Barcelona'ya bir geçiş olarak gördüm? Biz aslında önceden de tanışıyormuşuz meğer...
Nasıl bir histir, bilir misiniz, adımınızı attığınız gibi, görünürde olağanüstü bir durum olmamasına rağmen, bir şehri yıldırım aşkı ile seversiniz, ben aslında hep buradaymışım dersiniz, taşıdığınız tüm ağırlığa, uyuyamadığınız tüm zamana rağmen hafiflersiniz, enerji dolarsınız, öyle ki tüm gün su bile içmeyi unutup, akşam üstü az kalsın bayılmak üzere olursunuz.Sonra dönüşte de yazdığınız blogda, böyle benim gibi abartılı anılarla orayı yad edersiniz.Tekrar oraya gideceğinize de emin olursunuz.
La Gare Saint-Roch'a geldiğimizde, neredeyse trendeki tüm gençler indi.Hadi bakalım deyip, biz de indik ve abartısız 2 dakika mesafede olan Hotel Colisee-Verdun'a vardık. Eşyalarımızı bıraktıktan sonra, turist bilgilendirmenin yerini öğrenip, oraya doğru ilerledik. Tabi ben adım başı gördüğüm, kitapçı,eski plak ve CD satan her yerde durmak istediğimden, kapanışına ancak yetiştik.Neyse ki harita edindik ve Avrupa'nın en eski Tıp Fakültesinin yerini de öğrenip, rotamızı oraya çevirdik.Bu arada "Place de la Comedie" (Komedi Meydanı) hareketliliği ile bizi oldukça cezbetti.
Montpellier, tam bir öğrenci şehri. Montpellier Üniversitesi, tüm şehre yayılmış durumda.Etrafta ise, elindeki kutuya masa lambası,kitap,ıvır-zıvır ne bulduysa koymuş ve bir şekilde taşınma işlemi gerçekleştiren gençler mevcut. Cafe ve restorantlar yine gençler ve gülüşmeler ile dolu.Biz de mutlu ve huzurlu ilerleyip,Tıp Fakültesine vardık.Turist bilgilendirmede içeri giremeyeceğimiz söylense de, hiç konuşmadığımız sürece yabancı olduğumuz anlaşılmaz deyip, fakültenin içini gönlümüzce gezdik, maksat Bircancığım hevesini alsın.
Botanik bahçelerini çok sevdiğimi daha önce söylemiş miydim bilmem ama, burada gördüğüm en büyük botanik bahçelerinden birini gezdik.Bahçe değil, huzur yuvası! İnsanlar, çocuklarını ve kitaplarını alıp gelmişler buraya, yağmur bulutlarının giderek gökyüzünü kaplamasına rağmen,istiflerini hiç bozmuyorlar.
Yolumuzun üzerinde gördüğümüz,büyük bir parka daha girdik.Burda da Louis bilmem kaçın heykeli ve Peyroux Pavyonu bulunmaktaydı.Daha da ötesi, biraz yüksekte kaldığından sokaklar,caddeler buradan da ayrı güzel görünüyordu.Yağmur yağmadan biraz daha dolaşalım dedik ve bu 1000 yıldan fazla geçmişe sahip olan şehri ne kadar dolaşsak az diye kendimizi inandırıp, Komedi Meyda'nına döndük.Gözümüze kestirdiğimiz Monoprix'den ufak alış-verişimizi yapıp, meydanda kendimize bir yel bulduk ve hayallere daldık.
Karanlık bastırırken, yağmur da ona eşlik etti ve tüm gece inanılmaz bir yağmur yağdı.Nitekim, o günden sonra yağmur peşimizi hiç bırakmadı.

KISA KISA: Hatırlar mısınız bilmem, Amin Maalouf 'un Doğunun Limanları kitabında da İsyan karakteri, Montpellier Üniversitesi Tıp Fakültesine gidiyordu.Bizden geçti artık, gelecek nesillere desem de aklım kalmadı değil.Hava kötü olduğundan sahile inmedik, başka bir sefere inşallah.
Buradan da Komedi Meydanı'na canlı olarak bağlanabilirsiniz: http://www.montpellier.fr/150-webcam-comedie.htm

Marsilya (Marseille) - 9.Gün "Montpellier'e Gitmeden"


Sabah, akşamdan kalma tatlı yorgunlukla (hep böyle benzetmeler yapmak istemişimdir) uyandık ve biraz tepede olan Notre-Dame de la Garde bazilikasına doğru yola çıktık.Bazilikayı görmek bahane, giderken görülenler şahane mantığıyla, tepeye giden dik merdivenlere ulaştık,terledik, ancak sonunda manzaranın buna değdiğini gördük.
Dönüşte yine Marsilya'nın dar ve sakin sokaklarından geçtik, aradığımız her yeri kolaylıkla bulabiliyorduk çünkü şehir planlaması oldukça iyiydi ve haritayı okumak oldukça kolaydı. Marseille, Fransa'nın en büyük 2.şehriymiş. Nitekim, eski liman bölgesi olarak adlandırılan yere giderken de şehrin canlılığına kendinizi kaptırıyorsunuz. Tabi arada resmi kurumlara dönüştürülmüş; belediye,adalet ve bir sürü ıvır-zıvır saraylarının önünde de fotoğraf çektirmeden kendinizi geri alamıyorsunuz. (Ivır-zıvır dedim kusura bakmayın,hepsini takip etmek oldukça zor oluyordu çünkü.)
Çantalarımızı almaya giderken hafif hüzünlendik, Marsilya'yı da benimsemiştik çünkü ancak sonraki durağımız için de heyecan duymuyor değildik.Bolca kahve depoladık ve Gare de Marseille Saint-Charles'a gittik.
Au Revoir Mon Ami Marseille!

KISA KISA: Marseille, temiz 2 günü hakediyor, bizim ki hızlı bir gezi olduğundan çok vakit ayıramadık ama Nice'e uğramak yerine direk buraya geçilebilirmiş.