31 Ocak 2012 Salı

Nice - 7.Gün "Bizim Sahillerimiz Daha Güzel !"


Sabaha karşı, alacakaranlıkta tren Nice'e geldi, apar topar trenden indik ve Su Ji ile vedalaşarak (zamanı uydurabilseydik beraber Paris'e gidecektik ama olmadı) istasyona çok yakın olan otelimize vardık.Günlerden pazar, saat de çok erken olduğundan, giriş saatimiz öğleden sonra olmasına rağmen resepsiyonisti uyandırmaktan başka bir çaremiz yoktu,nitekim öyle de oldu.
Otelin sahibi huysuz Fransız kadın gelene kadar lobide "dinlenmeye" çalıştık.Kadın önce bizi nerden geldiğimize dair kısa bir sorguya çekti, o zamanlar soykırım inkar yasası yoktu, olsa kesin bu konu hakkındaki görüşlerimizi de alırdı,yolculuk boyunca en sinir olduğumuz insan unvanına sahip olmayı da başardı kendisi. (Merak edenler için otelin adı Saint Gothard idi,üstelik kaldığımız en pahalı yer de orasıydı.) Bir de Nice dünyanın en korkunç yeriymiş gibi,bize çantamızı nasıl taşımalıyız gibi uyarılarda bulundu, tabi içimden sen gel de İstanbul'da yaşa diyordum, sanki paramız çalınırsa ondan isteyecekmişiz gibi bir hal ve tutum içindeydi,resmen kadından nefret etmişim ama sonra bizim de ondan intikamımız acı oldu,merak etmeyin :)
Pazar günü, sabahın yedisinde, sokaklarda sadece biz ve dilenciler vardı.Bir iki saat sonra da spor yapmaktan bir deri bir kemik kalmış tipler, sahilde sabahlamış ve trene yetişmeye çalışan sırt çantalılar ve yine biz, Nice sokaklarında "güzellik" aramaya çalışıyorduk.
İlerleyen saatlerde,açık olan tek yer tabi olarak McCafe idi, ancak McCafe'nin de Nice'e özel menüleri olduğunu görüp sevindik, yarı uykulu bir şekilde turist bilgilendirme açılmıştır deyip, oraya gittik, haritalarımızı alıp,benim botanik bahçelerine olan merakımdan ve panaromik görüntüye sahip olmasından dolayı Cimiez Tepesi'ne gittik. Henri Matisse Müzesini dolaştık ve saat hala "check-in" saatimiz olmamıştı! Dönüşte yaklaşık 40 dakika otobüs bekledik, başka bir ulaşım yolu yoktu çünkü, sonunda otele varıp ne olursa olsun deyip zamanımızdan çalarak "biraz" uyuduk.
Yaz mevsiminin uzun olan günleri sayesinde, uyandığımızda hala denize gitmek için vaktimiz vardı.Ancak binlerce turistin akın ettiği bu şehrin sahilleri bizi pek cezbetmedi,milliyetçiliğimiz tuttuğundan değil, tıklım tıklım plajları, rengi pek iç açıcı olmayan denizi "aman ne varmış burda?" diye burun kıvırmamıza neden oldu.
Dönüşte, sabah bomboş olan Massena Meydanı pek bir hareketliydi, sokakta Jazz yapan müzisyenler mi dersiniz, ellerinde poşetlerle çılgınlar gibi alış-veriş yapan turistler mi! (Ziyadesiyle, biz de bu psikolojiden nasiplendik.)
Tüm gece sokaktaki sesten uyuyamayarak, karşımızdaki binanın balkonunda parti vardı, Fransa'daki ilk günümüzü de sonlandırdık.

KISA KISA: Nice, özellikle kalacak yer açısından oldukça pahalı bir yer; hosteller bile tek gece için pahalı.Ancak istasyon da gördüğüm kadarıyla sabahlamak için pek tekin değil, onun yerine sahile gitseniz bile daha iyi sanırım.Bir de adım başı size "bir şeyler" satmak isteyen "tip"lerle dolu.Fotoğraf da benim çektiklerimden değil,anlaşıldığı gibi:),internetten. Fransızlar sürekli "Mercileşmekten" işleri çok yavaş hallediyorlar,bir de istasyonda İngilizce konuşan görevli bulmak için göbeğimiz çatladı.Zaten aksanlarından,konuştukları zor anlaşılıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder