24 Şubat 2011 Perşembe

Kendine Sesleniş


Her şeyi olan, ancak kendisini karşısındakine anlatamayan bir adam. Omuzlarına yüklenen sorumluluklar, doğuştan elde ettiği bir unvan ve kendi çizdiği yolda olamayacak geleceği, bu adamı her geçen gün daha da karamsar yapmaktadır.İngiltere kralı 6.George'un gerçek yaşamını konu alan King's Speech, Colin Firth'in bedeninde canlanan kekeme prensin, kral olmadan önceki hezeyanlarını ve kekemeliğini sıradışı terapisti yardımıyla nasıl yendiğini konu alıyor.
İnsana yüklenen sorumlulukların, kişinin iradesi dışında gelişen ve dur diyemediği durumlarda, nasıl çekilmez olduğunu anlatıyor King's Speech. Yalnızca prensin kekemeliğini yenişini değil, kendisine olan güvenini dolayısıyla da halkının ona olan güveni geri kazanışını izliyoruz.Bu sırada Bertie'deki
kekemeliğin bizim hangi sorunumuza karşılık geldiğini düşünüyoruz. O bunu yenmeye çalışırken, etrafındakilerin ona olan tutumunu, kekemeliğiyle hep dalga geçen ağabeyinin acımasızlığını, normalde yüzüne bakmayacak insanların sadece unvanına olan saygılarını görüyoruz. Yine kendimize dönüyoruz ve kendi içimizdekileri hallederken kimler bizim yanımızdaydı kimler sadece "kuru gürültü" yapmaktan öteye geçemedi, kimlere güvenebileceğimizi düşünüyoruz.
Prens Bertie'nin en büyük destekçisi, terapisti Logue'un da filmi King's Speech. Amatör tiyatrolarda yer almış, hala yer almak isteyen ancak istenen rollerin hakkını veremeyen, edebiyat düşkünü ve kendini çocuklarına yaptığı küçük skeçlerle avutan, bir kral rolünü bile canlandıramazken gerçek bir kralla dostluk kuran bu adama hayat veren Geoffrey Rush,en az Colin Firth kadar başarılı. Yine kralın her zaman yanında olan karısını canlandıran Helena Bonham Carter, alışık olmadığımız bir rolle kendisini sevdiriyor.
Her karesiyle sakin bir seyre olanak veren King's Speech, kahramanlarıyla empati kurabileceğimiz, aradaki onca yıla ve kültür farkına rağmen, insanın kendini yine insanda bulacağına dair güzel bir film.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder