Gözlerimizi yine Floransa'da açtık,erkenden kalkıp Uffizi'nin yolunu tuttuk; her ne kadar otelde 'çok sıra vardır,çok beklersiniz' deseler de yılmadık,azimle gittik.Uzun mu uzun bir kuyruk bizi karşıladı.Ben olanca iş güzarlığımla Accademia Müze'sinde sıra ne alemdedir diye merak ettim ve Bircan'ı orada sıraya sokup; avcumun içi gibi bellediğim Floransa sokaklarına kendimi attıp,Accademia'nın yolunu tuttum."O taraflar" da güzelmiş,müze bahane,sokakların güzelliğine doydum ve ordaki sıranın da uzunluğu beni seçim yapmaya zorladı ve Uffizi'yi seçtim.
Dönüş yolunda Neptün Çeşmesi'nin önünden geçerken Michelangelo'ya özürlerimi bildirip,Uffizi'ye vardım ve hala sıranın bitmediğini görünce, oradan da mı vazgeçsek diye düşünmedim değil. Neyse ki, "bir süre" daha bekleyip içeri "alındık". (Süreyi söyleyip sizleri korkutmayayım!) Leonardosu,Botticellisi derken "sanata doyduk" ,Venedik trenimizi kaçırmamak için eşyalarımızı almaya otele doğru yola çıktık.
SMN'den Venedik trenine binerken ayrı bir heyecan duyuyordum.Venedik'in hiç bir şehre benzememesi,yıllardır filmlerde görüp gitmeye özenilmesi ( son zamanlarda The Tourist,öncesinde ise Don't Look Now -gece sokaklarda yürürken aklıma getirip kendimi korkuttuğum film,dönünce izlemek daha mantıklı- ) isminin kitaplarda geçmesi, benim bu şehirle çoğu kimse gibi romantik bir bağ kurmama neden olmuştu.Sanki evren bu buluşmayı biraz daha geciktirmek istiyormuş gibi, tren 1 saat rötarlı gitti.
Nihayetinde Venezia Santa Lucia yazısı göründü ve kendimizi istasyondan dışarı attık, hep "film seti" gibi diye bahsettiğim şehir artık önümüzdeydi.Tüm yolculuk boyunca engelleyemediğim şapşal gülümsememe yine engel olamadım.Venedik,içinde yaşayan herkesin turist görünümlü olduğu (kime yol sorduysam turist çıktı) ve kimsenin harita kullanmadığı bir yer.Nitekim,biz henüz bunu bilemediğimizden,normalde kaldığımız hostellerden ya da turist info'lardan temin ettiğimiz haritaları orada para verip aldık ve sonradan yalnızca üzerine oturmak için kullandık.Venedik çok pahalı,eğer toplu taşıma olarak kullanılan vaporettolara binecekseniz bile 6€ vermelisiniz,tabi isterseniz :)
Çantalar ağır,hava sıcak,sokaklar çok karışık (sokaktan ziyade köprüler desek daha doğru) olunca biz de bot kullandık ve hostele yakın bir yerde indik.Ancak internete doğru düzgün tarif koyamayan sevgili hostel, bizi uğraştırdı,kime sorsak ya bilmiyor ya turist,sonunda bir evden çıkan birini gözüme kestirdim ve sevgili Flippo, hostel sahibinin arkadaşı çıktı ve bize hostele kadar eşlik etti.
Ünlü San Marco meydanına, oradan da okları takip ederek büyük Rialto Köprüsüne gittik.Aralarda birbirinden güzel büyüklü küçüklü köprülerden geçtik.Tüm gün dolaştıktan sonra küreselleşmenin gözünü sevelim diyip,karnımızı doyurduk.Akşam karanlığında yolumuzu bulmak zor olur düşüncesiyle,yola koyulduk ama bir yandan da "nolcak,buluruz kesin" diye kendimize olan güvenimiz tam olduğundan,yolumuzdan biraz saptık.O sapma bizi savurdu ve artık kaybolduğumuzu kabullenip, yolda gördüklerimize ya da açık olan dükkanlara yol tarifi talebinde bulunduk ama yerlisi bile haklı olarak düzgün bir tarif veremediğinden,son çare olmadı istasyona gideriz diye düşünürken, bir bardan çıkan orta yaşlı bir çifte usulca yaklaştım ve son kez sordum.Sanırım Venedik'in en iyi insanlarıyla karşılaşmış olacağız ki,yaklaşık 1 saat boyunca bizimle beraber hosteli aradılar,yolda arkadaşlarını gördüler onlara sordular,yaklaşık 5-6 kişi aralarında hostelin nerede olabileceğine dair tahminlerde bulundu.Yolda ilerlerken kendilerinin de bizim yaşlarımızda kızları olduğu, (tabi bizi 19-20 sandılar 23-25 deyince bayağa şaşırdılar:) ) Venedik'te kaybolmamak için hep aşağı ve sağa doğru yürümemiz gerektiği hakkında bilgiler aldık.Sonradan hatırladığımda iyi ki kaybolmuşuz dedirten bir gezinti oldu, çünkü karı-koca çok espirili insanlardı ve hala kadının adını sormadığım için üzülmüyorum değil(abarttım mı biraz?).Gece yarısına doğru hosteli bulduk ve ( kapı numaralarını takip ederek ) yolculuk boyunca "daha iyisine" rastlamadığımız bu güzel insanlara minnet dolu teşekkürlerimizi sunarak, onlardan ayrıldık (Yanımızda birilerine vermek için birkaç nazar boncuklu anahtarlık bulunduruyorduk,birini onlara verdik,bakarsın onlar da bizi unutmaz).
Hostele vardığımızda inanılmaz yorulmuş bir şekilde kendimizi yataklara attık,ertesi gün Fransa'ya geçeceğimiz için uzun bir yolculuk bizi bekliyordu.